top of page
Yazarın fotoğrafıOsman Balcıgil

YENİ ROMANIM, “YÜZYÜZE”, BLOG YAZMAK VE BALIKÇILIK


İyi bir blog yazarı sayılmam.

Çünkü blog yazma işi süreklilik gerektiriyor.

En azından ben böyle düşünüyorum.

Sürekli yazamıyorum çünkü masamın üzerindeki romana yoğunlaştığımda, gözüm ondan başka bir şey görmüyor.

Evet, bazı başka “iş”ler için arada bir masamın düzenini değiştiriyorum ama çok değil.

Çıldırmadan Önce Son Çıkış’ta üç ayda bir yazıyorum. Mastercamp’ta arada bir ders veriyorum.

Bütün bunları sanki biraz nefes alma imkânı gibi görüyorum ama sanki romancılığımla arama girmiş gibi de geliyorlar.

***

Bilenleriniz vardır şu aralar www.osmanbalcigil.net üzerinden “Yüzyüze” diye bir çalışma başlattım.

On beş günde bir, Zoom üzerinden 50 kitap okuruyla bir araya gelip ağırlıklı olarak kitaplar üzerine sohbet etmeye başlayacağız.

İlkini geçtiğimiz günlerde anons eder etmez 50 okur sandalyesini ayırttı. İple 7 Eylül saat 21.00’i çekiyoruz.

Konularımızı belirledik. Afganistan bağlamında Halit Hüseyin’in romanlarını konuşacağız. Uçurtma Avcısı, Ve Dağlar Yankılandı… Bu kitaplardan yapılan filmleri de tabii.

Ayrıca Altındağ’da olanlar bağlamında En Hüzünlü Eylül üzerine de laflayacağız.

Ve tabii laf lafı açacak, kim bilir daha neler konuşulacak.

***

Tam blog yazmaktan söz ediyordum, bakın laf nereye geldi.

Evet blog yazmak en azından benim düşünceme göre süreklilik isteyen bir iş.

İster aktüalite ister siyaset ister tarih yazın, hatta yemek tarifi verin veya çıktığınız seyahatleri anlatın, eğer süreklilik arz etmiyorsa, “iş” blog olmaktan çıkıyor. Sadece kullanılan alan “blog” oluyor, o kadar.

Şimdilere “Yüzyüze”nin blog yazmamı sürekli hale getirip getirmeyeceğini düşünüyorum.

İki saat boyunca 50 kitap okuruyla önceden belirlenmiş konular üzerine konuştuğunuzu düşünün lütfen. Kim bilir ne fikirler çıkar, hangi düşünceler ağırlık kazanır?

Bunu yapmaya çalışacağım.

Yani, zoom toplantılarından esinlenerek blog yazıları yazma işini masamın üzerine koyacağım.

***

Yeni kitabımı tamamlayıp yayınevine verdim ya, gelsin gönül gezdirmeler.

Hep böyle oluyor. Bir kitap masadan çıkıp yayınevine ulaşınca, sanki bir dünya işi sırtlanabilirmişim gibi geliyor.

“Yüzyüze” de “blog yazma” fikri de her zamanki gibi bir tür zincirlerimden boşalmamdan kaynaklandı diye düşünüyorum.

En azından yeni bir romanı masamın üzerine koyana kadar, bu iki konu üzerine çalışmak istiyorum.

***

“Çalışmak” diyorum çünkü nedense çalışmadığım zamanlar vaktim boşa geçiyormuş gibi geliyor.

Oysa bir denizin kenarındayım, balığa çıkmamı sağlayacak küçük bir kayığım var ve bulunduğum yer neredeyse bir akvaryum.

On küsur yaşlarımdan beri balık tutmak ve tuttuğum balığı pişirmekten zevk alan biri olarak, biraz dinlensem -ya da balıkçılık üzerine çalışsam- olur değil mi?

Yok, olmuyor işte. İlla bir muzırlık yapacağım.

Öte yandan, Afganistan’da olup bitenleri görüp de güneşin altında ufka bakarak zaman geçirmek ya da bir karagöz veya mercanla kayığın kenarından oynaşmak bir noktadan sonra zorluyor.

Ve tabii güzel ülkemin hali…

Tamam aktif olarak politika yapamayabilirim, yapmak istemeyebilirim filan ama en azından yazarak ve konuşarak yaşanmakta olan berbat duruma itiraz edebilirim değil mi?

Kendi kendime bu soruyu sorduğum an, denizin de balığın da hükmü geçmez oluyor. Bir yolunu bulup kendime iş icat ediyorum.

“Yüzyüze” de on beş günde bir blog yazmak da işte bu “itiraz etme” duygusundan kaynaklanıyor.


***

Az önce yeni romanımı yayınevine gönderdiğimi söyledim ya hani, Destek Yayınevi’nin şahane editörleri, grafikerleri, reklamcıları ve öteki departmanları çalışmaya başladılar bile.

Hangi konuda yazdığımı soracaksınız şimdi. Ben de söylemeyeceğim tabiatıyla.

En azından kapak yapılıp görülecek hale gelmeden bu konuda konuşmamayı adet edindim.

Böyle davranmakla sadece bir muradım var. Sürpriz faktörüne hayat hakkı tanımak. Bu vasıtayla da okuyucuyu etkilemek. Bu benim düşüncem tabii. Etkilenir ya da etkilenmez onu okuyucunun paşa gönlü bilir.

Öte yandan çok az kaldı. Bugün yarın, kapak alternatifleri mail kutuma düşer diye düşünüyorum.

Kitabı yazmaktan bile zor olan isim bulma işini iki gün önce hallettik. Muallak bir isimle yazdığım kitap sonunda bir isme kavuştu. Ben çok beğendim. Yayınevindekiler de öyle.

Bakalım siz de beğenecek misiniz?

***

Bakın, size kendimle ilgili bir dolu haber verdim.

Balık tutmak yerine Zoom toplantıları, ufka bakma yerine blog yazma düşüncesi ve en önemlisi yeni romanımı bitirmiş olmam…

Umarım siz de -dünyanın ve ülkemizin tüm berbat hallerine rağmen, olabildiğince- iyisinizdir.

Lütfen kendinize çok iyi bakın.

Sevgiler.



192 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


31 MART
1 NİSAN
bottom of page